Untitled Document
 MÜMİNLERİN BİLGİSİNE 
 GÜNÜN AYET-İ KERİME'Sİ:
Halbuki O, göklerde de Allah'tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir. (En'âm-3)

 GÜNÜN HADİS-İ ŞERİF'İ:
Kul, şaka da olsa yalan söylemeyi, doğru da olsa münakaşa etmeyi bırakmadıkça iyi bir mü'min olamaz.

 GÜNÜN SÖZÜ:
Yarın, geri kalan ömrümün ilk günüdür.
 
 FAYDALI SİTELER 
 
 SİTEDEKİ ZİYARETÇİLER 
Şu an sitede, 10 ziyaretçi ve 0 üye bulunuyor.

 
 ZİYARETÇİ SAYACI 
Pazartesi92
Salı88
Çarşamba79
Perşembe70
Cuma87
Cumartesi71
Pazar74
Toplam:336371
En Çok:581
 
http://www.siraceddin.com - silsile - Şeyh Muhammed Alâeddin (K.S.)

    

ŞEYH MUHAMMED ALÂEDDİN (K.S.)
(1280-1373 Hicrî) (1863-1953 Miladî)

Bu zat, Şeyh Osman Siraceddin (KS)'in oğlu Şeyh Ömer Ziyaeddin (KS)'in oğludur. Taviyla'da doğmuş, hikmet, keramet, itaat ve takva evinde yetişmiştir. Kuran-ı Kerim'i hatmetmiş, ders ve ilmini, faziletli hocalardan almıştır. Ayrıca dinî, edebî, hikmet konularını ihtiva eden kitapları okumuş, incelemiş, Arapça dilinde esaslı bilgi sahibi olmuştu. Okumaya, araştırmaya, öğrenmeye pek merakı vardı. Hitabet ve vaızda eşsiz bir şahsiyetti. Taat ve ibadete sevgisini amcası Şeyh Bahaeddin (KS)'den almış, daha doğrusu onun elinde yetişip olgunlaşmıştı. Amcasının kendisine ve kardeşi Şeyh Necmeddin (KS)'e büyük emeği vardı.

Mürşid olan babası, oğlunu, bu tarikatta uzman olarak yetiştirmişti. Babası, gerek ona ve gerekse kardeşine şöyle derdi: "Kim ki bu iki şeye, yani tarikata yönelme ve riayete tutunursa, bu iki şey onları, en ince makama yükseltir." Bu uyarı üzerine Muhammed Alâeddin (KS), henüz çocukken, erken bir yaşta ibadete başlamıştı. Babası, zengin bir adam değildi. Hatta her iki çocuğuna bir ayakkabı tahsis etmişti. Ayakkabıyı birisi giydiğinde, diğer kardeşi onu hanegâhta beklerdi. Yaşı ilerleyip olgunlaştığında birçok yerleri dolaşmış, Senendeç'e kadar uzanmış, daha sonra Civanrud'a giderek bir müddet vaiz ve irşatta bulunmuştu. Daha sonra Biyara'ya dönmüş, fakat teeddüben burada devamlı oturmayarak Derşiş köyüne gitmiş; burada bir tekke inşa ettirdikten sonra oradan da ayrılarak Seru Abad kasabasına yerleşmişti. Burada iki sene kadar ikamet etmiş, sonra Devrud'a hicret etmişti (Merivan yakınında mamur bir köy). Orada ibadet için bir tekke ve bir dinî medrese bina ederek talebelerini irşada başlamıştı. Bu medresede, kendisinden başka âlim ve fazıl kimseler de vardı. Devrud'a yerleştikten sonra burada bina ettiği hanegâh, o bölgenin ilim ve eğitim merkezi haline gelmiş, İslâmî ahlâkı ve nuru yaymaya başlamıştı. Her yönden gelen, okumaya meraklı ve ilim peşinden koşan insanlarla dolup taşmaya başlamıştı. Bu zatın manevî nüfuzu da giderek artmıştı.

Daha sonra bu medreseleri ayakta tutup yaşatabilmek ve bu tesislerde okuyanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için birçok köyü satın alarak gelirini bu yerlere tahsis etmişti. Kendisi üstün edeb sahibi olup, yetiştirdiklerinden de aynı yüksek ahlâk ve edeb sahibi olmalarım isterdi.

Şeyh Ziyaeddin (KS)'in vefatı üzerine, Şeyh Necmeddin (KS) irşad görevini devralmıştı.

Şeyh Necmeddin (KS)'in de vefatı üzerine, Şeyh Alâeddin (KS) Biyara'daki medreseye dönerek irşad görevine burada başlamıştır. Bu medrese, onun himmeti ile daha verimli ve düzenli bir duruma gelmişti. O sıralarda Nergisecar kesiminden Molla Abdülkerim adında âlim ve fazıl bir müderrisi bu medreseye getirerek eğitim görevi vermişti. Medrese, en azından 50-60 talebe yetiştirecek güçte idi. Şeyh Alâeddin (KS), bu okula kendi öz malından, kıtlık ve pahalılığın hüküm sürdüğü bir zamanda cömertçe harcamalar yapmıştı. Bu zat, daha sonra birçok yerleri dolaşmış, Bânâ, Sakz, Merivan, Civanrud ve Senendeç gibi şehir ve kasabalarda pek çok mürid yetişmesine sebep olmuş, en küçük köy ve kasabaları dahi görmüştü. Daha sonraları Süleymaniye yolu ile Bağdat, Kerkük, Deyrizzor, Halepçe şehirlerine gitmiş bu bölgelerde de dostluklar kurmuş, sevenler edinmişti. Kendisi, tabiat ve huy itibarıyla sakin, sessiz, merhametli ve cömertlikle nam almış bir zat idi. insanların ruhî durumlarını, hal ve tabiatlarını anlayıp ölçmede büyük bilgisi ve ileriyi gören keskin bir zekâsı vardı. İrşattaki kudreti kadar güzel ahlâkı ile de tanınmıştı. Tarikat mensuplarının zâhirî ve bâtinî terbiyesine dikkat eder, onları tatlı bir üslupla irşad eder ve nasihat yolu ile güçlendirmeye çalışırdı. Köylerin ve okulların tamiri için üstün çaba harcar, bulunduğu mıntıkada ağaç dikme ve imar konusuna çok önem verirdi.

Hakk Teâlâ, bu zata, yüce ilminden bitkilerle ilaç yapma ve Kuran-ı Kerim duaları ile çeşitli hastalıkların tedavi şekillerini ilham etmişti. Hayatlarından ümit kesilmiş hastaları, bir tabip sıfatı ile şifaya kavuşturmuştu. Öyle ki, çok kıymetli tabiplerin elinde şifa bulmayan hastaların şifasına sebep olmuştu. Bu meyanda, köklü İslâm hasleti ile sıfatlanan Osmanlı Padişah Ailesini de tedavisi ile faydalandırmıştı.

Bu zat, vefatından önce, on oğluna vasiyyette bulunarak içlerinden Muhammed Osman'ın kendisinden sonra bu ulu tarikata halef olmasını istemişti. Ne mutlu gidene ve ne mutlu gelene...

Allah Dostu Şeyh Muhammed Osman Siraceddin-i Sani Hazretleri (KS) web sitesi.
PHPNUKE ©